Mevlâna ve ondan sonra oğullarının Anadolu’daki Moğol ve Türkmen beylerle olan ilişkisi de oldukça ilgi çekici bir mevzudur. Mevlâna, Moğol istilasını Allah’ın bir takdiri olarak görmüş ve kabullenmiştir. Hatta Mevlevî kaynakları göstermektedir ki Mevlâna bilgisi ve görüşleri ile Moğol ricalinin saygısını ve sevgisini kazanmıştır. Bu karşılıklı sevgi saygı ilişkisinin elbette ki asıl nedeni Mevlâna ve oğullarının mürit sayısını ve maddi yardımları çoğaltarak tarikatlarını ayakta tutmaktır. Zira var olan siyasi gücün desteğini almadan böyle bir oluşumun yaşama şansı pek azdır. Eflâki’nin aktardığı bir hadise ise oldukça ilginç bir konuya işaret etmektedir. O dönemlerde Selçuklu Devleti’nin en etkili isimlerinden olan Muiniddin Süleyman Pervane bir gün Mevlâna’ya; “Bizim askerimiz diye buyurduğunuz Cengiz Han hanedanının devleti ne zaman sona erecek ve onların akıbeti ne olacak?” diye sormuştur. Bunun üzerine Mevlâna da babası Bahaeddin Veled’in Belh’te Harzemşah sultanı Muhammed Tekiş’in davranışlarından çok incindiğini ve intikam alması için Tanrı’ya dua ettiğini bunun üzerine de Moğol ordusunun gönderildiğini söyler ve şu hadisi nakleder: “Allah vahy yolu ile Hazret-i Peygamber’e buyurmuştu, benim Doğu’da yurd verdiğim bir ordum vardır. Ben bu orduma Türk adını verdim. Onları hiddet ve gazap içinde yarattım. Herhangi bir kul, kavim, benim emrimi yapmaz ise, bu ordunun vasıtasiyle onlardan intikam alırım.” [1] Eflâki’nin bu olayın ardından aktardığı bu hadis daha önce Karşgarlı Mahmud’un 11. yy. da yazmış olduğu Divânu Lugatit Türk adlı büyük eserinde de geçmektedir. Ancak hadislere ait diğer kitaplarda yazmamaktadır. Mevlâna’nın Moğol hâkimiyetini bir takdir-i ilahi olarak kabullenmesini oğlu Sultan Veled ve haleflerinde de görmekteyiz. Hatta Sultan Veled’in Anadolu’daki Moğol valisi Samagar Noyan’a “Beğimiz bizi unutma” nakaratıyla sunduğu kasidede de Türk adı ile zikrettiği Karamanlılar aleyhinde manzumeler bile söylemiştir. Ancak bu durumu anlayabilmek için Türk beyleri arasındaki çekişmelere bakmamız yeterlidir. Anadolu’daki Moğol hâkimiyeti döneminde Uşak – Denizli bölgesindeki Türkmenlerin en güçlü lideri olan Karamanoğlu Mehmet Beğ, Mevlâna’nın övgüsüne mahsar olmuştu. Ancak Selçuklu hanedanından İzzeddin Keykavus ve Rükneddin Kılıçarslan arasındaki saltanat mücadelesinde Türkmen beylerinin birçoğu gibi Karamanoğlu Mehmet Beğ de ülkeyi Moğollardan kurtarmak isteyen İzzeddin Keykavus taraftarıydı. Bu dileği onu önce Bizans’a sığınmaya ardında da Uluborlu’da ölümüne sürüklemişti (1262). Görüldüğü gibi Mevlâna ve halefleri bu olaylardan açıkça etkilenerek düşmanın karşısında yer almaktansa yanında yer almayı tercih etmişlerdi. Korunmaya muhtaç bir dervişler topluluğunun da bu yönde bir karar alması çok da anlaşılabilir bir olaydır. Nitekim Sultan Veled’in ardından gelen Ulu Arif Çelebi: “Biz dervişleriz. Bizim nazarımız, Tanrı’nın iradesine bağlıdır. O kimi ister ve memleketi kime verirse, biz de onun tarafındayız ve onu isteriz” Diyerek bu durumu açıkça ifade etmiştir.[2] [3]
[1] Faruk Sümer, “Mevlâna ve Oğullarının Türkmen Beyleri ile Münasebetleri”, Bildiriler (Mevlâna’nın 700. Ölüm Yıldönümü Dolayısıyla Uluslararası Mevlâna Semineri, 15-17 Aralık 1973 Ankara), Hz. Mehmet Önder, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1973, s. 43 ; Divânu Lugati’t Türk, Beşir Atalay Tercümesi, T.D.K., İst., 1939, C. I s. 351.
[2] Faruk Sümer, “Mevlâna ve Oğullarının Türkmen Beyleri ile Münasebetleri”, Bildiriler (Mevlâna’nın 700. Ölüm Yıldönümü Dolayısıyla Uluslararası Mevlâna Semineri, 15-17 Aralık 1973 Ankara), Hz. Mehmet Önder, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1973, s. 47.
[3] Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna’dan Sonra Mevlevilik, İnkılap Yay., Ank., 1983.
0 yorum:
Yorum Gönder